26 Şubat 2017 Pazar

Bi' önyargı çeşidi olarak: Klasik Müzik Sıkıcıdır.

Bizim evden Müzik sesi hiç eksik olmazdı, babamın Jazz'dan Halk Müziğine, Arabesk'ten Rap'e uzanan kocaman bir arşivi vardır. Annemse bu durumdan hep rahatsız olmuştur, hayır babamın Müzik seçimlerinden değil. Sesini çok açar :)))

Yine babamın yeni albümlerini hevesle dinlediği ve bütün sokağa dinlettiği akşamlardan birinde, ben de bodrum kattaki izole odasına inip yere, hoparlörün yanına oturdum. Müziğin etkisiyle boynuma inen felci de, hiç sönmeyeceğini sandığım (ancak an itibariyle insani boyutlara inmiş olan) Müzik aşkımın başladığı anı umarım hiç unutmam. Hoparlörden bütün Batıkent Yenibatı mahalellesine dinletilen eser ne miydi?


Yalnız benim o gece dinlediğim, dünyaca ünlü Flüt sanatçımız Şefika Kutluer'in bir albümündendi. (evet, kimden dinlediğiniz fark eder)


Bir başka gece, uyurken birden beni uyandırmasıyla aklıma kazınmış olan: ki hemen kalkıp dinlemiştim. Rüyamda mı gördüm nedir? 



Gelelim sıkıcılık konusuna; eğer öyle olduğunu düşünenlerdenseniz 2 yerde benim hata olarak değerlendirdiğim, -umarım sizin kazanç olarak görmediğiniz- davranışınız bulunmakta.

 Birincisi; bir eseri anlamayı roman okumakla denk görmeniz gerektiğini daha önce duymamış olmak (diyelim). Nasıl ki bir romanı tüm cümlelerini hatırlama amacıyla okumuyorsak bunu da öyle düşünmeliyiz. 1 kere dinleyip akılda tutmanız gibi bir durum olamaz. Eğer öyle olsaydı bu eserler yüzlerce yıl nasıl eskimeden kalacaktı? 
İkincisi ise bolca seçme şansınızın olduğunu fark etmemiş olmak. Nasıl ki film, kitap, yemek her şey için alternatiflerimiz varsa, müziğin biraz daha yorucu ve akıl çalıştırıcı türlerinde de yüzlerce, binlerce seçenek var.

Birkaç örnekle kalbinizi çalmaya, aklınızı çelmeye çalışacağım:)

Bildiğiniz Leonardo:) kaplumbağa olan. 














ve daha binlercesi.




Bi' kitap okusun, hayatı değişsin. "Dorian Gray'in Portresi"

İnanır mısınız? Bir kitap okudum, hayatım değişti, desem? Ben inanmazdım. Ama ben bi kitap okudum, bi daha da unutamadım...




Her şey üniversiteye ilk başladığım yıl pek kıymetli arkadaşım Hande'nin bana; bak ben bunu çok beğendim, aynısından sana da aldım diyerek hoş bir jest yapmasıyla başladı. Bir süre benle orada burada gezdi. İçimdeki güçlü ön yargı bir dünya klasiğini okumayı reddediyordu belki, ne ayıp! Kendimi iyi hissettiren banko kitaplar daha çekici geliyordu, bolca fantastik öge barındıran gerçek dünyaya katlanmama yardımcı olan kitaplar. Nereden bilecektim kapağını bile açmadığım Dorian Gray'in Portresi'nin de aslında fantastik sayılabileceğini? Bu yüzen bir daha unutamadım belki de, kim bilir?



Konusuna gelecek olursak, güzellik temasını ele alarak, bu dünyevi hırsa sahip olanları bir güzel tokatlamak amacı güttüğünü düşünüyorum, kendisi de en az Dorian Gray kadar yakışıklı olan yazar, Oscar Wilde'ın.


Kahramanımız Dorian Gray, yakışıklılığı ile nam salmış ve bunun farkındalığıyla ego sarhoşu olmuş bir gençtir. Bir şekilde yolları kesişen ressam Basil Hallward, Dorian'ın bir portresini yapar. Resmin yapılması sürecinde Lord Henry ile tanışırlar, ki bu tanışıklık Dorian'ın aslına ne kadar zayıf bir karaktere sahip oluğunu bize gösterir. Lord Henry, kendisine saklaması gereken güzellik ve dünyevi zevkler hakkınaki düşüncelerini paylaşmakta olukça heveslidir.

Uzun uzun.. gerçekten uzun.. paragraflar halinde Lord Henry'mizin fikirlerine biz de maruz kalıyor ve yer yer kendimizi sorguluyoruz romanda. 

 Bu düşünceler, içinin çirkinliği yüzüne yansıyamamış karakterimiz Dorian Gray'i oldukça etkiler. Gençliğini ve güzelliğini kaybetmekten saplantılı bir şekilde korkmaya başlar ve o talihsiz dileğini diler.. Bu dilek, kendisinin yerine Basil Hallward'ın resmetmiş oluğu Dorian'ın yaşlanmasıdır... 
Dileğinin kabul olmasıyla, Dorian hiç de örnek bir hayat yaşamaz. İşlediği günahlar ve kirlenen ruhu günden güne tablonun yüzünde belirmektedir. Yıllar geçtikçe Dorian yaşlanmamakta, tablo ise onun yaptığı kötülükler ve ilerleyen yaşı sebebiyle git gide daha korkunç bir hale gelmektedir... 

Wikipedi'de okuduğum bir bilgiye göre yazar Oscar Wilde, kitaptaki karakterlerin kendisini yansıttığını belirtmiş. Ressam Basil Hallward kendi hakkına düşünükleri, dırdırcı Lord Henry dünyanın yazar hakkında düşündükleri, Dorian Grey ise olmak istediği... 

Gelgelelim böylesine muhteşem bir hikaye elbetteki film ve dizilere de konu oldu. İzledim mi, izlemedim, çünkü tablonun geldiği hali somut şekilde görmek istemedim. 


Imdb 6,3 almış. Kitabı filmle yargılama demenin can bulmuş hali. Yalnız bu film ilk Dorian Gray filmi değil, son da olacağını düşünmüyorum.


Dizisi de var. Çünkü, neden olmasın?

Penny Dreadful adlı izinin korkutucu karakterlerinden birisi de benim Dorian Gray. Sonsuz gençlik ve güzellik istemenin korkunçluğunu ölçebilmek için, diğer karakterler örneğin; Dr. Frankestein, Drakula


Diziden bir sahne, Dorian'ın nazik davranışlarını görüyoruz.



Velhasıl kelam; hayatımı değiştirdi mi? Değiştirmedi öyle bir şey yok, hayatınızı değiştirme gücüne yalnızca siz sahipsiniz. 
Ancak bir daha unutamadım.