Herkese merhaba, nasılsınız? Bugün yine Netflix'in orijinal bir yapımı olan Anne with an E dizisinden bahsetmek için bilgisayarımızın başına oturdum. L.M. Montgomery'nin Anne With Green Gables romanından uyarlanmış.
Biraz Heidi, biraz da Pollyanna'dan esinlenip ortaya bir karakter çıkmış, duygularımızla oynuyor desem izlemek ister miydiniz? Durun hemen karar vermeyin, bu kadar klişeden böylesine güzel bir dizi nasıl çıkarılır, Netflix yine ağzımızın payını vermiş.
Konusuna gelecek olursak; yetimhanede büyümüş, kaldığı evlerde de hizmetçilik yapmak zorunda kalmış olan talihsiz Anne Shirley'nin, artık yaşlandıklarını düşünen ve tarla işlerinde yardımcı olması için bir oğlan isteyen iki kardeş tarafından yanlışlıkla evlat edinilmesi olarak özetleyebilirim. Nihayet birilerinin onu istediğini düşünen Anne, yaşadığı mutluluk sarhoşluğuyla hiç durmadan konuşur ve onun özel karakteri, tren garından alıp şaşkınlık içinde eve götüren erkek kardeş Matthew'da merhamet duygusu uyandırmayı başarabilir. Ancak Anne'in mutluluğu uzun sürmez;bütün bunların bir rüya olmadığını anlamak için sürekli kolunu tırmalamaktan yara yapmış olsa da maalesef Green Gables'a varmak, gerçeklerle yüzleşmesine neden olur: Kız kardeş Marissa ile karşılaşmak-
Karakterlerden biraz bahsetmek isterim.Yalnız ! Ben bunu izleyeceğim zaten, karakterleri de kendim tanımak isterim diyorsanız sakın okumayın:) Nasıl olsa göreceğiz; kendimi kaptırdım okuyacağım diyorsanız devam. Spoiler vermeden önce çenemi az tutarak devam ediyorum:
Anne Shirley; akıllı, romantik, asi, poetik. Princess Cordelia yönündense bildiğimiz örgü saçlı Anne çok daha samimi. Oldukça da hırslı, dönemin saçmasapan dogmalarını sorgulaması, cesurca reddetmesinden çok etkilendim. sanırım 1900'lerin başında geçiyor ve kendisi bir yetim olduğu için halk tarafından oldukça önyargıyla karşılanıyor. Ne de olsa o bir yetim, nasıl çıkacağını nereden bilebiliriz? Amybeth Mcnulty tarafından muhteşem bir şekilde canlandırılmış.
Matthew Cuthbert; sessiz ancak her şeyin farkında, vicdanlı ve de uyumlu. Anne'i evlat edinen kardeşlerden erkek olanı. Belki de abidir:) Ancak her evde olduğu gibi Cuthbert'ların evinde de kadının sözü geçiyor. R.H. Thompson tarafından canlandırılmış.
Marilla Cuthbert; kuralcı, düz, şefkatli, bana göre kendisi dizideki 2. en önemli karakter. Çok dikkat çekici bir oyunculuk hissetmedim ancak bu zaten karakterin oldukça düz olmasına bağlı olabilir. Geraldine James tarafından canlandırılıyor yalnız Geraldine hanımın filmografisi çok ilgi çekici, bir bakın derim. Ben de nereden tanıyorum diyorum:)
Rachel Lynde; (sağdaki) hani maalesef hepimizin hayatlarında lafının nereye gittiğini bilmeyen, her şeye maydanoz, on iletişiminden sekizi kötü niyetli eylemler için olan bir komşu/arkadaş vardır ya. Rachel işte o. Anne "I hate you, i hate you, I HATE YOU!" repliğini söylerken böyle içime içime sular serpildi. Neyse herkesin vardır dedim ama benim yoktu, evlendikten sonra sahip oldum bunlardan birine...
Jerry Baynard; Cuthbert'ların sahip olmak istediği tarım işlerine yardımcı olacak çocuk işte bu. Yalnızca, yetim olmadığı için evlatlık değil, bir ailesi var yardım etmesi gereken. Çok zeki bir erkek çocuk, gerçekten replikleri çok güzel yazılmış, önemsiz gibi görünse de önemli. Bir de aksanı çok tatlı :)
Diana Barry, Anne'in en yakın kız arkadaşı. Sonsuza kadar en iyi arkadaş olmak için ettikleri yeminler içimi ısıttı. Diana karakterinde en çok hoşlandığım unsur kostümleri oldu. Bir de kurdeleyle bağlanmış saçları:) Sevgili Anne, maalesef sonsuza kadar en iyi arkadaş olamayacaksınız...
Gilbert Blythe; bir diğer muhteşem oyunculuk da işte Lucas Jade Zumann'a ait. Bir ergenlik aşkı mutlaka olmalıydı zaten, öyle güzel canlandırılmış ki gerçekten çocukluğunuza döndürüyor sizi. Bir daha öyle safça sevemedik sanırım.
Buradan sonra spoiler vermekten hiç mi hiç çekinmeyeceğim. Bilgi!
Sana bir iyi bir de kötü haberim var. Dermiş gibi, önce sansürsüz iyi fikirlerimden bahsedeyim. Öve öve bitiremediğim, konunun işleyiş şekline ek olarak; ışıkların, gölgelerin ve kamera açılarının kullanımları çok sakindi.
Oyunculukların tiyatro sahnesindense ekranda çok daha sakin ve doğallaşmasıyla, çekim teknikleri de sadeleşmiş sanırım. Biraz yönetmenin tarzıyla da ilgili olsa da rahatsız etmiyor veya öykünün önüne asla geçmiyor. Bende bir huy vardır, izlerken mekana, kostümlere, makyajlara, yüzleri güzel gösteren kamera açılarına fazlasıyla dikkat ederim. Bu mesaimde yorgunluk hissetmedim bu sefer. Detaylara dikkat eden bir müzik öğretmeni olarak, dizi müziklerine dikkat etmemiş olmamın imkanı var mı?
Sahnelere uygun müzik seçimini mükemmel buldum. Döneme de bize geçirilmeye çalışılan duygulara da oldukça uygundu. Ama bir intro var ki... Görseller muhteşem, ancak müzik ne alaka dedirtiyor. 1900'lerin başında geçen ve aslında bir dramı anlatan bir diziye o müzik olmuş mu? Buyurun siz kendiniz karar verin.
Son olarak Anne'in bir iki bölüm kadar süren şizofrenik hareketlerine hiç anlam veremedim. Tamam, üzücü durumlarını hayal kurarak yok saydığı bir savunma mekanizması var. Ancak saatteki yansımasına bakıp korkma Kate(herhalde şizofrenik yansımasının ismi buydu), merak etme Kate demesi, arkasına da bizi çocuğun gerçekten hasta olabileceğine inandıran rahatsız edici bir müzik koyup, bunun arkasını boş çıkartmaları?
Biraz Heidi, biraz da Pollyanna'dan esinlenip ortaya bir karakter çıkmış, duygularımızla oynuyor desem izlemek ister miydiniz? Durun hemen karar vermeyin, bu kadar klişeden böylesine güzel bir dizi nasıl çıkarılır, Netflix yine ağzımızın payını vermiş.
Konusuna gelecek olursak; yetimhanede büyümüş, kaldığı evlerde de hizmetçilik yapmak zorunda kalmış olan talihsiz Anne Shirley'nin, artık yaşlandıklarını düşünen ve tarla işlerinde yardımcı olması için bir oğlan isteyen iki kardeş tarafından yanlışlıkla evlat edinilmesi olarak özetleyebilirim. Nihayet birilerinin onu istediğini düşünen Anne, yaşadığı mutluluk sarhoşluğuyla hiç durmadan konuşur ve onun özel karakteri, tren garından alıp şaşkınlık içinde eve götüren erkek kardeş Matthew'da merhamet duygusu uyandırmayı başarabilir. Ancak Anne'in mutluluğu uzun sürmez;bütün bunların bir rüya olmadığını anlamak için sürekli kolunu tırmalamaktan yara yapmış olsa da maalesef Green Gables'a varmak, gerçeklerle yüzleşmesine neden olur: Kız kardeş Marissa ile karşılaşmak-
Karakterlerden biraz bahsetmek isterim.Yalnız ! Ben bunu izleyeceğim zaten, karakterleri de kendim tanımak isterim diyorsanız sakın okumayın:) Nasıl olsa göreceğiz; kendimi kaptırdım okuyacağım diyorsanız devam. Spoiler vermeden önce çenemi az tutarak devam ediyorum:
Anne Shirley; akıllı, romantik, asi, poetik. Princess Cordelia yönündense bildiğimiz örgü saçlı Anne çok daha samimi. Oldukça da hırslı, dönemin saçmasapan dogmalarını sorgulaması, cesurca reddetmesinden çok etkilendim. sanırım 1900'lerin başında geçiyor ve kendisi bir yetim olduğu için halk tarafından oldukça önyargıyla karşılanıyor. Ne de olsa o bir yetim, nasıl çıkacağını nereden bilebiliriz? Amybeth Mcnulty tarafından muhteşem bir şekilde canlandırılmış.
Matthew Cuthbert; sessiz ancak her şeyin farkında, vicdanlı ve de uyumlu. Anne'i evlat edinen kardeşlerden erkek olanı. Belki de abidir:) Ancak her evde olduğu gibi Cuthbert'ların evinde de kadının sözü geçiyor. R.H. Thompson tarafından canlandırılmış.
Marilla Cuthbert; kuralcı, düz, şefkatli, bana göre kendisi dizideki 2. en önemli karakter. Çok dikkat çekici bir oyunculuk hissetmedim ancak bu zaten karakterin oldukça düz olmasına bağlı olabilir. Geraldine James tarafından canlandırılıyor yalnız Geraldine hanımın filmografisi çok ilgi çekici, bir bakın derim. Ben de nereden tanıyorum diyorum:)
Rachel Lynde; (sağdaki) hani maalesef hepimizin hayatlarında lafının nereye gittiğini bilmeyen, her şeye maydanoz, on iletişiminden sekizi kötü niyetli eylemler için olan bir komşu/arkadaş vardır ya. Rachel işte o. Anne "I hate you, i hate you, I HATE YOU!" repliğini söylerken böyle içime içime sular serpildi. Neyse herkesin vardır dedim ama benim yoktu, evlendikten sonra sahip oldum bunlardan birine...
Jerry Baynard; Cuthbert'ların sahip olmak istediği tarım işlerine yardımcı olacak çocuk işte bu. Yalnızca, yetim olmadığı için evlatlık değil, bir ailesi var yardım etmesi gereken. Çok zeki bir erkek çocuk, gerçekten replikleri çok güzel yazılmış, önemsiz gibi görünse de önemli. Bir de aksanı çok tatlı :)
Diana Barry, Anne'in en yakın kız arkadaşı. Sonsuza kadar en iyi arkadaş olmak için ettikleri yeminler içimi ısıttı. Diana karakterinde en çok hoşlandığım unsur kostümleri oldu. Bir de kurdeleyle bağlanmış saçları:) Sevgili Anne, maalesef sonsuza kadar en iyi arkadaş olamayacaksınız...
Gilbert Blythe; bir diğer muhteşem oyunculuk da işte Lucas Jade Zumann'a ait. Bir ergenlik aşkı mutlaka olmalıydı zaten, öyle güzel canlandırılmış ki gerçekten çocukluğunuza döndürüyor sizi. Bir daha öyle safça sevemedik sanırım.
Buradan sonra spoiler vermekten hiç mi hiç çekinmeyeceğim. Bilgi!
Sana bir iyi bir de kötü haberim var. Dermiş gibi, önce sansürsüz iyi fikirlerimden bahsedeyim. Öve öve bitiremediğim, konunun işleyiş şekline ek olarak; ışıkların, gölgelerin ve kamera açılarının kullanımları çok sakindi.
Oyunculukların tiyatro sahnesindense ekranda çok daha sakin ve doğallaşmasıyla, çekim teknikleri de sadeleşmiş sanırım. Biraz yönetmenin tarzıyla da ilgili olsa da rahatsız etmiyor veya öykünün önüne asla geçmiyor. Bende bir huy vardır, izlerken mekana, kostümlere, makyajlara, yüzleri güzel gösteren kamera açılarına fazlasıyla dikkat ederim. Bu mesaimde yorgunluk hissetmedim bu sefer. Detaylara dikkat eden bir müzik öğretmeni olarak, dizi müziklerine dikkat etmemiş olmamın imkanı var mı?
Sahnelere uygun müzik seçimini mükemmel buldum. Döneme de bize geçirilmeye çalışılan duygulara da oldukça uygundu. Ama bir intro var ki... Görseller muhteşem, ancak müzik ne alaka dedirtiyor. 1900'lerin başında geçen ve aslında bir dramı anlatan bir diziye o müzik olmuş mu? Buyurun siz kendiniz karar verin.
Son olarak Anne'in bir iki bölüm kadar süren şizofrenik hareketlerine hiç anlam veremedim. Tamam, üzücü durumlarını hayal kurarak yok saydığı bir savunma mekanizması var. Ancak saatteki yansımasına bakıp korkma Kate(herhalde şizofrenik yansımasının ismi buydu), merak etme Kate demesi, arkasına da bizi çocuğun gerçekten hasta olabileceğine inandıran rahatsız edici bir müzik koyup, bunun arkasını boş çıkartmaları?
Son zamanlarda izlediğim harika hayat öyküsü. Dolu dolu yaşama adanmış bir hayat ve güzel ve doğru seçilmiş itinalı mesajlar. Hepsi birer peri masalından akarılmis gibi. Dünyada sadece iyilik kazansın diye savaş veren insanlardan biri Anne .. Bence gençlere dünyevi mirasların en değerlisi. Sevgiler gonderiyorum
YanıtlaSil